yakını gören o küçük gözlüğün masamda kalmış bana bakıyor. gözlük kabın da biraz ileride, bir gölgenin içinde ona dokunmamı bekliyor. onları bir köşeye elimin en narin yeriyle itip yazı yazmam için gerekli birkaç şeyi buraya bırakıyorum. şurada bir çekmece, açsam kimin içi dökülür bilmiyorum. i love you, earth diye bir şarkı var burada. antony hegarty yine ipek gibi, yoko ile birlikte söylemişler bunu. o hala oh my love klibinde john lennon’u öpüyor. burada, antony hegarty’nin sesiyleyken bile. I love you, earth derken bile… üzerimden trenler geçmiş gibi sırtımı okşuyorum. hafif trenler, hafif uykular... bunların arasında sıkışıp kalarak, i love you, earth derken bile, buradayım… bu beyaz masada, bu üşümüş ellerle, bu her yöne gidiş bileti düşünen kalbimle, ben… ben de seni seviyorum dünya, ama bir dursan… herkesten gizlenip oturduğum bu masada yüz otuz ikinci kelimemdeyim. bununla birlikte yüz otuz sekiz. bir dursam… ulus baker, sus. kum güzeli, sus. sana dönüyorum, dünya gibi....