vazgeçtim wagner

iki insanın birbirlerine gerçekten temas etmelerinin imkansız olduğunu belki okumuşsunuzudur. çünkü atomlar birbirlerine asla temas etmezler. atomlar arası boşluk -bir nükleer saçılma planlamıyorsanız- yok edilemez. gerçi böylece oturmakta olduğunuz sandalye ile de temas etmiyor sayılırsınız, rüzgar size hiç temas etmemiş sayılır ve hatta kendi ellerinizle kendi yüzünüze bile dokunmamış sayılırsınız. hissedilen, temas diye bilinen atomların birbirlerine romantizm düzeyinde yaklaşmasıdır sadece, ya da bu yakınlaşmanın beynimize gönderdiği sinyallerdir diyelim.
atomlar ve nihayetinde moleküller bu dünyanın ve evrenin ve sizin ve benim ve sevdiğim insanların yüzlerinin, yıldızların ve her şeyin her neyseler o olmalarından sorumlular işte. lucretius öyle diyor mesela. ben o’na inanıyorum.

‘görkemli kaybedenler’de, leonard cohen’in mırıldandığı duasında şöyle bir bölüm var: “radyo elektrikle tıka basa dolmuş.”
sonra başka bir yerde şöyle diyor: “bu moleküler şiddetin ortasında bir sandalye kendi şeklini muhafaza etmek için çabalıyor.”
sonra başka bir yerde de tereddütü şu oluyor: “kolumun neden bir leylak ağacı olmadığını anlayamıyorum.”

ve.. şöyle dediği bir yer de var; “tanrım, başkan’ın ağıtında meraklı bir parazit olmak için sana yalvarıyorum.”
*
yukarıdaki fotoğraflardan ikincisi satürn nebulası. satürn nebulası’nı meydana getiren atomlar evrenin o noktasında olacaklarına, burada, dünya üzerinde de varolabilirlerdi. cohen’in kolunu, ya da sizin ellerinizi, ya da işte bir leylak ağacını oluşturan atomlar olmamaları, önemsiz derecede bir tesadüftür sanıyorum.
her neyse.
cohen’in mutfakta otururken radyoda başkanın konuşmasını dinlediğini ve  cızırtıları oluşturan parazitler hakkında düşündüğünü hayal ediyorum.
şimdilerde bir çocuğa televizyondaki parazit denen şeyi anlatamayabilirim, çünkü o parazit yayınını hiç görmemiş olabilirler…
aslında bu büyük bir kayıp, çünkü televizyondaki parazit denen gürültünün içinde ‘kozmik mikrodalga arkaplan ışıması’na ait dalgalar mevcut, ve evde yayın alamayan bir televizyonun ekranında evrenin oluşumuna dair kanıtlar görebiliyoruz, bu fikirle büyülenirim.
her neyse. neden bu kadar saçmaladım, sayıkladım, sırasıyla,
tumblr’daki yasu19-67 isimli bir kullanıcının hesabında şu ilk fotoğrafı gördüm. şöyle dedim: çektiğin fotoğrafta satürn nebulası’na ait bir görüntü yakalamışsın, (satürn nebulası’nı nerede görsem tanırım, çünkü satürn’e benziyor).
televizyon parazitinde evrene ait bir takım elektromanyetik dalgalar yakalanabilmesi bilgisinin sarhoşluğuyla, benzer bir şeyin bir fotoğrafçının başına gelmesinin hayalini kuruyordum elbette.
o şöyle cevapladı: hayır, bir nebula değil, kullandığım lensten kaynaklanan bir bozulma.
*
hah bir de, bunları yazarken sun kil moon - window sash weights dinliyorum. şöyle bitiyor: I see all your faces and love you all, love you all, love you all, love you all, love you all…
abidin dino’nun john berger’e mektubunu hatırlıyorum;
‘zamanın başlangıcından bu yana dünyaya gelmiş ve gelecek olan herkesin yüzünü görüyor ve bir yere kaydediyorum.’
sevdiğim insanların yüzlerinin neden bir leylak ağacı olmadıklarını anlayamıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

andromeda

kuş'a dair

10 eylül 2018.