21 eylül 2018

self regülasyon.

kendimde epey uzun zamandır denediğim sosyal medyanın üzerimde etkisini gördüğüm birtakım etkilerinden bahsedeceğim.uzun ama benim için önemli meseleler.
bir süre önce instagram hesabımı dondurdum daha sonra hesabım açılmadı.ben de uğraşmadım.kendime şunu sordum paylaştığımız kadar mıyız yaşadığımız kadar mı?ben şimdiye kadar sıkı sıkı telefonuna bağlı birey olmamama rağmen instagram’da fotoğraf paylaşıp başkalarını dikkate alıyordum.ama kullanmayı bıraktığımdan beri çok şey değişti.insanların size sunduğu storylerden tutun aktif olup olmamaya kadar her şeyin vaktinizi aldığı kadar ruhsal bozukluklara da yer açıyor.bunlarla ilgili deneylerden bahsetmeyeceğim ama kendim araştırdım anksiyete ve depresyonu çok ciddi oranda azaltıyor uzak kalmak.birileri sürekli sizin o anlık yaşamadığınız güzel şeyleri paylaşmakla meşgulken sürekli bir kıyaslama içindeyiz.o bunu yaşıyor vay be ben oturuyorum vs.hepimiz yaşıyoruz bunu inkar etmeyelim.ama ondan önce biz de yaşadık bu durumu ve çoğu gerçeğin yansıtılmaması durumu var.‘birisi gerçekten mutluysa o an fotoğraf paylaşmayı unutuyor’ kendimde çok yaşadım. ve instagram tam da mutluluk deposu.insanlar hep çok mutlu,bir ben değilim.kendimizi başkalarıyla başkalarının seçmece gerçekliğiyle kıyaslıyoruz.bu paylaşımların bir kısmı yalan,bir kısmı gerçeğin çerçevelenmesi.fakat kendimizi herkesin saf ve masum paylaşımlarına öyle odaklıyoruz ki her an kim ne yapmış tıklamadan bile seyredebiliyoruz.hatta bununla da yetinmiyoruz,film izlerken bir sahne çok mu yavaş hemen elimize telefonu alıyoruz.öyle odaklanmışız ki uyaran miktarı azaldıkça yeni uyaranlar çıkarıyoruz.
benim için en önemlisi ise burada başlıyor.derinlikli ilişkiler kuramıyoruz.sağlıklı bir gelecek ve gençlik için gerçekten buna ihtiyacımız var.arkadaşının yanında telefonla oynuyorsun bir fotoğraf paylaşıyorsun ve senden mutlusu yok.sahi bu dereceye nasıl geldik?ben o jenerasyonu çok küçükken yakaladım ama eskiden ev telefonu(varsa) arkadaşını arayıp saatini yerini söyleyip buluşmak eminim çok daha güzeldir.çok daha derin dostluklar kurulmuştur.şimdi şöyle bakınca annemin babamın 40 yıllık dostlukları var.bizse sadece çok arkadaş hiç yakın arkadaş modelinin içindeyiz ve hayatımız hep sen o fotoğrafı neden o arkadaşla çektirdin,neden onu etiketledin,onunla twitleşmek daha mı güzel gibi triplerle dostluk kelimesini yaşayamadan geçiyor.ya da tüm bu sosyal medya yüzünden sır bile veremediğimiz arkadaşlıklar çıktı.bu konuda çok şanslıyım.en yakın iki arkadaşım var.birisi hiçbir şekilde sosyal medya hesabı kullanmadı,kullanmıyor.ve emin olun hayatından hiçbir şey eksilmiyor aksine gayet mutlu.diğeri ise hepsini kullanıyordu şu an azalttı,en son tartışmamız da sosyal medyayla alakalı oldu.konuşurken de sesimizi duymadan konuşamıyoruz.ben en çok bunun etkisinin olduğunu düşünüyorum ve şu şu şu olmuş yerine gırgır yapmak yerine(bunun da yapılması gerekir elbet) çok farklı meseleler konuşabiliyoruz.ve ben şu tumblr kullanıyorum aktif olarak.twitter hesabım 0 takipçi.sanal günlük yani.burayı da defalarca sırf kendimde bunları denimleyebilmek adına silmişliğim oldu.sosyal medyadan arkadaşlık kurulmasına karşı değilim benim de tanıdığım çok güzel insanlar var ama şu da bir gerçek.birbirimizi yazdığımız kadar tanıyıp güveniyorsak sonu karşı koyulamaz bir şekilde hüsran oluyor.siz muhteşem insanlar tanımış olabilirsiniz fakat ben yine de bir fotoğrafını görüp ya da sadece yazılarıyla tanıştığımız insanları gerçek hayatımızdaki insanlardan önde tutmamalıyız diye düşünüyorum.burayı kaç kez sildim ve şunu fark ettim sadece bir iki insan dışında güya çok iyi arkadaşlık kurduğunuz insanlar sizi asla merak etmiyor.kaç yıldır tanıyor olsanız bile,her yaşadığınız hakkında bilgiye sahip olsalar bile ne yazık ki bu böyle.asosyallik içinde sosyal olmaya çalışmak çevreden kopukluğu beraberinde getiriyor.annemizle ilgili uzun uzun cümleler dizip bir kez sarılmıyoruz.gerçeklikten uzak kalıp evet ben bu mutluluğu yaşayayım sonuna kadar değil de  hemen paylaşayım yazayım diyoruz.
tumblrda bile ben mutsuzum mutsuz postlar rbleyeyim,hüzünleneyim demiyoruz ama direkt olarak bunu uyguluyoruz.üzerimizdeki şefkat eksikliğini kapatmaya çalışıyoruz.ben en büyük zararı buradan gördüm.yazdığım şeyin etkisine giriyorum çünkü.mutluysam bile burada bir hüzün içerikli bir şey paylaşmak kötü hissettirmeme yetiyor.dinlediğimiz şarkıların kendimizdeki etkisi gibi.ya da mutsuzum yazıp kendi duygularımıza ortak arıyoruz.gidip bir arkadaşınla buluşsan moralin yerine gelecek belki.bitmek bilmeyen bir sirkülasyonun içine giriyoruz ve ne yazık ki hüzne gark oluyoruz.
hele keşfetten hiç bahsetmiyorum! çığ gibi geliyor üzerimize.tumblr instagram hiç fark etmez.zaman kaybından,kendimizi beğendirme ihtiyacından,göz önünde olma ihtiyacından,onda yok bende var diye gösterme ihtiyacından,ben gittim herkesten öndeyim diyerek gösterme ihtiyaçlarımız bitmiyor.
yine bir araştırmada ergenlik çağındaki çocuklara kendinizi beğeniyor musunuz diye soruluyor ve sonuç yüzde doksanı beğenmediğini söylüyor.kendini beğenmemeye bu yaştaki çocuklar nereden öğrendi?artık öyle iç içeyiz ki onda var bende niye yok diyen çocukların nasıl arttığına bir bakın.televizyonla arama mesafe koyabiliyorum.eskisi kadar izlemeseniz bile o ünlü ben değilim o daha güzel diyebiliyordunuz.şimdi?o ünlüyse ben de olurum.rekabet ve kıyaslama peşindeyiz.herkes eğleniyor.hayır herkes eğlenmiyor.herkes muhteşem değil.

tabi iletişim kurmanın ulaşmanın kolaylıklarını yaşadığımız acil denebilecek olaylara ani müdahele yeteneği kazandırdığı gerçeğini inkar etmiyorum fakat tüm bu güzelliklerin mavi tik’e kadar olduğunu gözlemledim.birine yazıyorsun online ve cevap vermedi.mavi tik attı muhabbeti.ya da online ve okundu yapmadı.aman allahım.sadece bir tik bile insanı değersiz hissettirebilecek seviyeye nasıl geldi.ki bu mavi tik de whatsapp’ın para kazanması adına yapılmıştı,öyle de oldu.önceden mesaj gelirse öter bakarsın şimdi mesaj iletildi mi iletildiyse okudu mu okuduysa mavi tik oldu mu’yu düşündürecek bir sürü mekanizma yarattık.oysa görünce yazar herhalde desek,birbirimize güvensek(ki güvenmiyorsak neden mesaj atıyoruz)canı sıkkındır,okumuştur ama müsait değildir daha sonra yazacaktır gibi etmenleri hiç düşünmeden bir nevi robotlaşıyoruz.o mesaj mutlaka cevap alacak!anında olacak! zaten içerik bakımından yetersiz uygulamalar,sizin nasıl olduğunuzu yazmadan bilemiyorlar daha da kötüye sürüklüyor.mesajına sonra cevap geldi.başlayalım tribe.neyin var,hiçbir şey,sen daha iyi bilirsin’ler…kimse trip atılarak yönetilsin istemez.ama durum buna gidiyor.bunun adı da flört şiddeti.sevgiliniz mi yazmadı,birbirinize inanmıyorsanız gidip bir bakıyım instagramda aktif mi yoksa hemen bitsin diyorsanız bu mu sevgi?güven nerede?durup bu sosyal medya beni nasıl etkiliyor demeye bile vakit ayırmıyoruz.çünkü sıkılmıyoruz.sıkılacak yer bırakmadık kendimize.kontrol etmeyi de kendimiz yaratıyoruz.instagramda hikayelerinin izlenme sırası bile bir algoritmaya göre işliyor.ve çok zekice.siz kimi ne kadar izlerseniz/fotoğrafına kaç saniye bakarsanız gibi etmenler izleyenlerde üstte olmasının kaçınılmaz sonu.neyi like’ladın neyi seviyorsun tüm bunları bilip hoşlandığın insanı senden önce bilen facebook,instagram için şaşırtıcı bir olay olmamalı.bir de son zamanlarda çıkan instagramda yeşil tik meselesi var.iki gün boyunca tamamını gördünüz.tebrikler!yani tebrikler tüm vaktini çaldık aferin demek yerine oyunlaştırma ve sizin zevk merkezinizi uyarıyor.daha bunun yanında haberleri gündemi bahane etmelerimiz var.bence haber sitesinden okumak twitter’dan okumaktan daha sağlıklı.zaten sahte içerikler almış başını gitmiş.haberin kaynağına bakmadan yayan teyzelerimiz de mevcut.böyle sağlıksız bir ortamda gündem takip ediyoruz.en büyük zarar da sahte içerik üretenlerden çok da sahte içeriği araştırmadan yayan ne art ne de ön niyetlilerden.lütfen haberin bir kaynağına bakın.bilinmiyorsa ya da emin olamamışsanız teyit.org.’tan bakın.suriyelilere maaş falan bağlanmadı yani.ayrıca bağımsız bir haber kaynağından takip etmek daha doğru bence.en büyük algoritmaya sahip youtube meselesi beni epey şaşırttı bir de.o kadar zekiler ki.izlediğimiz birine para kazandırmak istemiyorsak bile dislike atmak yerine o videoyu izlememek gerektiğinden tutun,kaç saniye izledim,ne tür izledim her şey ellerinde ve korkunç geliyor bana.(onların duyguları olmadığına göre çocuklar neden kötü videoları bu kadar çok izliyor diye düşünmemeli,deneme yanılmayla sizlere sunuyor sürekli karşınıza izlediğiniz videoya yakın şeyler çıkıyor vs.)
sonumuz Amerika gibi büyük bir devletin başına sahte içerikle geçen trump.bence yeni dünyanın büyük örneği.bunu herkes biliyordur ama ben yine de söylemek isterim.Clinton’ın mail kutusu patlatılıyor evet bunun doğruluk payı var ama içindeki maillerin tamamı yalan.bu da tabi ki ‘aa Clinton sen böyle miydin yazıklar olsun’ gibi şeyler suçlanıyor.kendilerine göre o çok zeki millet de bunu yedi.barış özcan’ın bu konudaki videosunu izlerseniz orada daha detaylı bir şekilde görebilirsiniz.aynı zamanda yalan twitler de eskisi gibi insan tutup yazdırmakla yayılmıyor.yapay zeka.şu an öyle bir durumdayız ki yapay zekanın üretme kabiliyeti yapay zekanın sahte içeriğini tespit etme kabiliyetinin önünde.tüm bunlar bizden aldığı datayla bizi kandırmakla yetinmeyip kendiyle savaşacak kadar güçlüler.
tüm bunların sonunda benim tek tıklamamla benim üzerimdeki dünyada neler oluyor bir düşünmenizi isterim.kimseye sosyal medyayı kullanmayın demiyorum bunları bile bir sosyal medya aracılığyla yazıyorum zaten.özellikle kendimizi geliştirmek adına birçok olanak sunuyor.sadece kendi lehimize,kendi psikolojimizi etkilemeyecek şekilde ve mümkünse ne kadar az sıklıkta o kadar iyi kullanmakta fayda var.kendimize kimseden haber alamam(almazsam ne kaybederim),gündemi takip edemem gibi bahaneler sunmayı bırakın.herkes kitap okunma oranından bile sosyal medyada binlerce kez paylaşarak şikayetçi.sen orada herkesi sürekli eleştirmek yerine yarım saat kitap okusan daha faydalı olurdun be kardeşim.ki kendimde gördüm,çoğu şeyi bırakarak kitaplarıma dönme kararı verdim.çok daha mutluyum.sizi seven insanların da takipleşmekle bir alakası olmadığını unutmayın.ne de olsa ‘arar bulurdun gerçekten özleseydin’ :d en azından yatmadan önce bir saat ve uyandıktan sonraki bir saat telefonu elinize almayarak çok daha farklı olabileceğini görmenizi isterim. bir de son olarak,şahit olduğumuz şeylerden sorumlu olduğumuzu söylemek isterim.
robotlaşan dünyada robotlaşmayan duygularımızın olması dileğiyle.kalbinize dikkat edin.buraya kadar okumuşsanız teşekkürler,sevgiler.
21 eylül 2018,ankara.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

andromeda

kuş'a dair

10 eylül 2018.