çakıltaşları
kalbim,
ceplerine çakıltaşları doldurmuş bir çocuktun
sen.hatırlarken kendini incittiğin çocukluğunu,karıncalara sakalık,kuşlara
kafeslik yaptığın çocukluğunu,koşa koşa bir yere varamadığın çocukluğunu
ağzından kaçırınca mahalledeki çamur ahalisinden çocukların üzerinde bıraktığı
bir küfür ağırlığıyla susmak istiyorsun tüm dünyaya.sırtında biriktirdiğin mavi
lekeler yorulunca hep göğe yaslandığından.yine de yoruldum diyemedin.hep
gitmeye meyilli halllerinle dünyada ikametgahını bulamadık hiç.
daha küçükken adam olan ve etrafını kuşatan çocukların
yanında ‘kaleye adam gerekiyor’ oldun sen.el kızartmaca oynarken eli en
alttaki,seksek oynarken en son sıradaki,yanmak nedir bilmeyen veyahut hiç de
öğrenenemiş çocuklarla ip atlarken atlayamayan arkadaşlarının yerini alayım
gülsün dediği oldun sen.onların arasında sen cenaze arabasına ağlamış bir
çocuktun.kızamık çıkaran arkadaşın için yas ilan eden üstünü hafifçe örtüp
alnına nemli bez koyma isteği gelirdi içine birden. hep de çirkin dedikleri
köpekleri severdin sen,onlar hep taş atmayı bilirken. ilkyaz güneşinde sert,
yalız, ışınımlı aklığıyla bir kışın daha ödülünü dağıtır gibi göğe karşı
çiçeklenen, taç yaprakları pörsüyüp döküldüğünde ardından gelecek alın umuduyla
bizi oyalayan, yemişi, koparılmazsa, uzun süre karara karara kışı bekleyen
vişnenin bütün hallerini sende görüyor gibiydim hep.sonra biri dokunurdu sana
da,dökülürdük birden.oysa bunu kanadı bir kez kırılmış her kuş bilirdi.insanlar
hiçbir neden olmaksızın bir söğüdün tepesinde yuva kurmuş bir kuşu da
vurabilir. İşte bu yüzden her şeyin kıyısında köşesindesin,biraz da uzak. herkesin
harıl harıl koştuğu bir sokağın kuytusunda bir güvercin ölüsüne bir hafta ağlayabilir
incelikle kalmıştın.annenin tek tek uğraştığı örgüleri de yaşından,saçından
habersiz çözüldüğünde nasıl kaybettiğini anladım sen.ki annenin ilk
yenilgisinin olmadığını da.gidilemeyen her yer sana kuzeydi bir onu kaybetmedin
biraz da kuzey ışıklarına koşmak gibi müstakil hayallerle savrulduk hep.
üzgünüm kalbim. biz ‘karşıdan karşıya geçerken eli bırakılan
çocuklardık. o insan kalabalığındaki son gülümsemesiydi annemizin. sonra hangi
tarafa geçsek karşıda kaldık!’ ama korkma.yenilmedik.şiirinden vazgeçenlere has
bir telef olma biçimiymiş kazanmak.sahipliği değil,var olmayı iste.bildiklerinden
sorumlu olduğunu bil.bildiklerin özleme,uzağa,gitmeye görtürmeyecek
seni.yanalım diye verildi hayat.işte bu yüzden gitmek,unutanların harcıdır.dil
kullanmak için değil onu aşmak için verildi sana.sustun ve yaralarını o
koleksiyonunu biriktirdiğin deniz kabuklarının içinde sakladın.geçti
hepsi.geçti ve gitti.bozkırın içime dolduğu bu şehire veda etme vakti.yetişemedim
ben de çağa.suskun bir yağmurla ödüyorum tüm bunların keffaretini.yüzümde
bıraktığınız binlerce tebessüme ve çocuk kalabilenlerin okuluna bir veda
borçluydum.duvarlarına ve içindeki güzel insanlara minnettarım. buraya biraz
çocukluk biraz da özlem bırakıyorum.alacağım olsun. beton ve çelik yapılar
arasında sıkışmış bedbahtlarda göremiyorum çocukluğu. halbuki ne güzel şey tek
katlı evin balkonundan mahallenin çocuklarına su dağıtmak. ne gurur verici şey!
sanırım çocukluğuma koşarken dizimi sıyırttım, gözlerim doluyor ufaktan. şimdi
susuyorum. çünkü bir daha çocuk olamamaktan korkuyorum.akşam ezanı okunsa da
çocukluğumuza gitsek.nedense hep eve dönmek.
ben Zühal.şimdi bir zamanın yenilgisiyim.hikayenin sonunda
ismimin güneş sistemine en uzak ve ‘gitme’nin yıldızı anlamını öğrendim..kırık
bir ayın ve melez hüzünlerimin sebebi benim.gitmenin kıyısından herkese biraz
da hasret bırakıyorum. kanat çırpmayı bırakan bir kuşun gölgesiyle buruk bir
veda. denizyıldızları da kayarmış.
Yorumlar
Yorum Gönder