bu şehirde kırılmış bir gök var
bu şehirde dilsiz ağrılar var*
had bilmek gerekirmiş,kimse kendinden çok güvenmeyi gerektirecek kadar güvenilir değil,sevecek kadar da değerli değilmiş,yani öyle olmamalı.emin değilim.
hadi,bak şimdi başbaşayız.birbirimizi kandırmayalım.güçlü görünmeye çalışmak,iyi olmak için her türlü şeye başvurmak da olsa niyetimiz unutmak bir yana dursun aklından çıkaramıyorsun.ki ben unutmanın kalbe ait bir eylem olduğuna inanıyorum.o yüzden de bu satırların sonuna unutacağım yazmayacaksın.yazmayacağım.
sadece ne diyebilirim ki.'artık göğsümde kuş barınmaz anladım'dan daha iyi ne tanımlayabilirdi.
insan ismini bile fısıldarken boğazında oluşan düğüme de hiçbir şey yapamıyor ya,bak bu çok acıtıyor.kendi kendime söylenirken kardeşimin şu sözleri günlüğüne yazması bende göz dolması,şiirde dur ikazı bıraktı.'yavaş yavaş alışalım geceye,umut etme ne yarına ne seneye,ikide bir dönüp dönüp bakma pencereye.ah gönlüm gönlüm.'
özellikle tevafukların bu kadar üst üste gelmesine ne diyeyim bilmiyorum.mesela bu sabah mail'ime gelen o mesaj 'farisî olan hem- ve -dem kelimelerinin yek-vücût olmasıyla oluştu dergimiz.kan manasıyla değil; arkadaş, dost, yâren manasıyla kullanılsın istedik –dem’inin hemdem’in.yazdan kalma bir ekim ikindisinde, güneşin altında,mardin’in naif gözleriyle baktığı yere kurulmuş lisemizin bahçesinde, yazmaya ve okumaya teşne yüreklerle karar verdik hemdem olmaya.' ah be hemdem diye bitirdim sonra.
acısını sevdiğim iki insandan biri ve o iki insanın da bu denli uzak olmasına,mesafelere kırgınım.kalpteki.yüreklerimizin bu kadar tanınmaz oluşuna,susulan sevdalara ve bunca hatra rağmen kırdığımız kalplere kırgınım.bu dünyada en çok diye başladığım cümlelerin altında kalmama,kendimden çok'la başlayan her cümlenin sonunu isminle bitirmeme ve daha birçok şeye kırgınım.kalbimin inanmakta zorluk çektiği,söylenilen hiçbir şeye inanmayıp da içimden gelen o sese inanmanın ne demek olduğunu çok iyi anladım.sanırım buna da kendini kandırma diyoruz halkça.bilmiyorum.kaktüslerime çiçek demeyen abime de kırgınım aslında.annemin tıpkı kaktüs gibisin demesini şimdi daha iyi anlıyor olmama da kırgınım.insan kızına kaktüs gibisin der mi diye sayıklıyordum.'ama kaktüsü seversen o da çiçek açar'dı değil mi anne.seversen.sever.sen.sen.sen sevmiyorsun.
neyse.kendimi sabırsız biri sanırdım eskiden.yani beklemeyi bilmiyorken.sevmeyi bilmiyorken.kendi yaralarımı kendim sarmayı öğrenmemişken.kavlayan yarama tentürdiyot sürmeyi,her sabah kalkıp sevdiklerime dua etmeyi,ölmeyi dilemeyi bilmiyorken.şimdi bekliyorum.sevmeyi de biliyor-d-um.ama çok şeyi bilmiyordum.
bazı tek kelimelerin bendeki uzun anlamları kalbime ağırlık yapıyor.tek bir kelimeye mana yüklemek,tek bir insanla bağdaştırıp bütünleştirmek ve kalbinin en ince,hassas damarlı yerine yerleştirmekse yaptığım; işte o ağırlık asla kalkmıyor göğsümün kuşlarla kaplı kafesinden.hem kuş,hem kafes evet.uzun zaman sonra ne kuş ne de kafes kaldı bu anlamlar yüzünden.
her gün penceremin önüne koyduğum ekmekleri rüzgar alıp götürüyor şimdi.neredesin güvercinim diyemiyorsun.desen ne yazar,değil mi :')had bilmek gerekirmiş,kimse kendinden çok güvenmeyi gerektirecek kadar güvenilir değil,sevecek kadar da değerli değilmiş,yani öyle olmamalı.emin değilim.
hadi,bak şimdi başbaşayız.birbirimizi kandırmayalım.güçlü görünmeye çalışmak,iyi olmak için her türlü şeye başvurmak da olsa niyetimiz unutmak bir yana dursun aklından çıkaramıyorsun.ki ben unutmanın kalbe ait bir eylem olduğuna inanıyorum.o yüzden de bu satırların sonuna unutacağım yazmayacaksın.yazmayacağım.
sadece ne diyebilirim ki.'artık göğsümde kuş barınmaz anladım'dan daha iyi ne tanımlayabilirdi.
insan ismini bile fısıldarken boğazında oluşan düğüme de hiçbir şey yapamıyor ya,bak bu çok acıtıyor.kendi kendime söylenirken kardeşimin şu sözleri günlüğüne yazması bende göz dolması,şiirde dur ikazı bıraktı.'yavaş yavaş alışalım geceye,umut etme ne yarına ne seneye,ikide bir dönüp dönüp bakma pencereye.ah gönlüm gönlüm.'
özellikle tevafukların bu kadar üst üste gelmesine ne diyeyim bilmiyorum.mesela bu sabah mail'ime gelen o mesaj 'farisî olan hem- ve -dem kelimelerinin yek-vücût olmasıyla oluştu dergimiz.kan manasıyla değil; arkadaş, dost, yâren manasıyla kullanılsın istedik –dem’inin hemdem’in.yazdan kalma bir ekim ikindisinde, güneşin altında,mardin’in naif gözleriyle baktığı yere kurulmuş lisemizin bahçesinde, yazmaya ve okumaya teşne yüreklerle karar verdik hemdem olmaya.' ah be hemdem diye bitirdim sonra.
acısını sevdiğim iki insandan biri ve o iki insanın da bu denli uzak olmasına,mesafelere kırgınım.kalpteki.yüreklerimizin bu kadar tanınmaz oluşuna,susulan sevdalara ve bunca hatra rağmen kırdığımız kalplere kırgınım.bu dünyada en çok diye başladığım cümlelerin altında kalmama,kendimden çok'la başlayan her cümlenin sonunu isminle bitirmeme ve daha birçok şeye kırgınım.kalbimin inanmakta zorluk çektiği,söylenilen hiçbir şeye inanmayıp da içimden gelen o sese inanmanın ne demek olduğunu çok iyi anladım.sanırım buna da kendini kandırma diyoruz halkça.bilmiyorum.kaktüslerime çiçek demeyen abime de kırgınım aslında.annemin tıpkı kaktüs gibisin demesini şimdi daha iyi anlıyor olmama da kırgınım.insan kızına kaktüs gibisin der mi diye sayıklıyordum.'ama kaktüsü seversen o da çiçek açar'dı değil mi anne.seversen.sever.sen.sen.sen sevmiyorsun.
neyse.kendimi sabırsız biri sanırdım eskiden.yani beklemeyi bilmiyorken.sevmeyi bilmiyorken.kendi yaralarımı kendim sarmayı öğrenmemişken.kavlayan yarama tentürdiyot sürmeyi,her sabah kalkıp sevdiklerime dua etmeyi,ölmeyi dilemeyi bilmiyorken.şimdi bekliyorum.sevmeyi de biliyor-d-um.ama çok şeyi bilmiyordum.
nasıl olsa sonbahar ağacından düşmüş bir yaprak gibi giderim,sarardım kurudum parça parça salıverdim.güvertesiz bir gemide battık battıkça.karalar hasret gözlerinde geride kalan
akşam olmadan sabahı köşeyi dönmeden seni kaybettim.sonuç olarak haklısın,kaybettim.gözyaşlarım kaldı çimende,kar üstüne yağmur yağıyor.suya yazı yazmak gibiydi seni sevmek.oysa sevseydin,bir yağmuru da böyle anlatmazdım bilirsin.fakat biz bir kalbe saplanan iki ayrı kurşundan başka ne olabiliriz ki bu şehirde.bir yalnızı ancak bir yalnız kurşunlayabiliyormuş onu öğrendim.
akşam olmadan sabahı köşeyi dönmeden seni kaybettim.sonuç olarak haklısın,kaybettim.gözyaşlarım kaldı çimende,kar üstüne yağmur yağıyor.suya yazı yazmak gibiydi seni sevmek.oysa sevseydin,bir yağmuru da böyle anlatmazdım bilirsin.fakat biz bir kalbe saplanan iki ayrı kurşundan başka ne olabiliriz ki bu şehirde.bir yalnızı ancak bir yalnız kurşunlayabiliyormuş onu öğrendim.
elim bunca titrerken.onu yazmak bunca zorlaşırken seni sevmek için bir alfabem yok,bir kalbim yok diye ekliyorum.okumayacağın yerlerden yağmura ismini fısıldıyorum.kavuştur allah'ım dedim.bin kere sildim.sanırım susmalıyım burada.susmalı ve ait olmadığım,istenmediğim yüreklerden bir adım daha uzaklaşmalı haddimi aşmamalıyım.artık ismini anarken bile sevmiyorum diye yükseldiğini görüyorum.yedi güzel adam fon müziğinin verdiği sızıyla hayallerime yağmurda görünmeyen bir damla bırakıyorum.yüzünü asma.dik dur.geçecek.geçmeli.
bu diyarda toprak olmalı leyla,bu diyarda asfalt olmalı.
Yorumlar
Yorum Gönder